Alper Akpınar
Kapitalizme Giden Yol: Merkantilizm
Bugün ekonomi dediğimizde, aklımıza ilk gelen kavramlardan birisidir; kapitalizm. Düşük ve orta gelirliler sürekli kapitalizme şikayet eder ancak içinde yaşamak zorundadırlar. Zenginler ise zaten kapitalizmin lokomotifidir. Bu açılardan baktığımızda, sermayeyi elinde bulunduran, nüfusun çok ufak bir kısmı kapitalizmden memnundur. Peki bu insanlar kapitalizmi neden sevmiyor? Çünkü sosyal bir sistem değildir. Örneğin ülkemizi ele aldığımızda, asgari ücretle çalışan kişi sayısı nüfus içerisinde çok yüksek bir paya sahiptir. Bu insanlar, hayatlarında telafisi olmayan tek şeylerinin, yani zamanlarının büyük kısmını çalışarak geçirmek karşılığında aslında onları tatmin etmeyen ücretler alıyorlar. Sermaye sahipleri ise, onların emekleri karşılığında her geçen gün zenginliklerini katlıyor. Böylece şunu anlayabiliyoruz, kapitalizm adil ve eşitlikçi bir sistem değildir.
Bugün, kapitalizm eleştirisinden ziyade, onun ortaya çıkış hikayesinin ilk adımına değinmek istiyorum. Tahmin edebileceğiniz üzere, kapitalizm bir anda doğmadı. Kümülatif bir ekonomi birikimi neticesinde bugünkü halini aldı. Bu yolun ilk adımı ise, Merkantilizm ile atıldı. Ardından fizyokrasi ile değişti, ve klasik iktisadın liberalizmiyle kavrularak bugünlere kadar varlığını sürdürdü. Biz ise, bu yazıda ilk adımın oluşum sürecini inceleyeceğiz.
Merkantilizm, altın odaklı ve zenginliği arttırmaya yönelik bir doktrin olarak kabul edilebilir. Size sıkıcı kitap tanımları yapmayacağım. Onun yerine, Merkantilizmin hangi ortamda, hangi gelişmeler ile ortaya çıktığını ve neleri savunduğunu anlatacağım. Böylece, ne olduğunu, neden olduğunu ve nelerden etkilenerek meydana geldiğini çok daha iyi anlayacağız. İlk olarak, merkantilizmi etkileyen dönemin siyasi ortamını ele alalım.
Orta çağ Avrupası, bildiğiniz üzere derebeylik sistemi ile yönetilmekteydi. Derebeylik sisteminde, toprakların idaresi lordlara aittir ve her lord kendi topraklarında otoriteye sahiptir. Merkezi yönetim, yani kral ise daha pasif bir konumdadır. Bu dönemi, Katolik kilisesi ve derebeylerinin hakim olduğu, merkezi otoritenin ise zayıf olduğu bir dönem olarak tanımlamak yerinde olacaktır.
Lordlar, kale ismi verilen yerleşim yerlerinde yaşayan toprak beyleriydi. Bu kalelerin çevresinde ki lorda bağlı ve yarı köle statüsünde çiftçiler (selfler) tarım yapar, ihtiyacı olan kısmını kendine ayırdıktan sonra geri kalanını hizmet ettiği lorda verirdi. Lordların kalelerinde bulunan dev ambarlarda bunlar stoklanmaktaydı. Zaman içerisinde, kalelerin yakınlarında şehirler kurulmaya ve bu şehirlerin nüfusları artmaya başladı.
Şehirlerin kurulmasını tetikleyen güç, o dönemin burjuvası olan tüccarlardı. Çünkü tüccarlar, sürekli olarak seyyar bir şekilde gezmek yerine, sabit ve kalelerin yakınlarında yerleşim alanları kurmayı daha mantıklı bulmuşlardı. İşte, derebeylik sisteminin yıkılmasına da bu tüccarların merkezi krallar tarafından desteklenmesiyle birlikte, derebeylerin selfler ile bozulan ilişkisi neden olmuştur. Böylece burjuva ve halkın desteğiyle, feodalite yıkılarak merkezi, milliyetçi krallıklar kuruldu.
Burjuvanın güçlü, otoriter ve milliyetçi bir devlet sistemi istemesinin temelinde, kralın ticareti geliştirici ve ticari alanları genişletici gücünün yüksek olması isteği vardır. Çünkü güçlü ve tek merkezde yönetilen devlet ticaretin güvenliğini sağlayabilir ve alanlarını genişletebilirdi. Ortaçağın bölünmüş, zayıf ve din baskısı altındaki Avrupa ülkeleri kendilerini milli, merkezi ve Rönesans hareketiyle bilimin ışığında giden bir halde bulmuştur.
Merkantilizmi ortaya çıkaran ikinci önemli etken ise, bilimsel gelişmelerdir ve bunların başında pusulanın icadı yatar. Çünkü pusulanın icadıyla birlikte ilk olarak ticaret rotaları artmış, ikinci ve en önemli olarakta Amerika kıtası keşfedilmiştir. Amerika kıtasının keşfiyle, Amerika’nın değerli maden zenginliği adeta Avrupalılar tarafından yağmalanmıştır. Amerika’da sınırsız bir şekilde altın olduğunu duyan herkes, gemilere atlayarak ölme ihtimalleri yüksek olan okyanus ötesi bir yolculuğa çıkmaktaydı. Netice de çok azı Amerika’ya varmakta, varanlar ise çok zengin olmaktaydı. Amerika’nın değerli madenlerinin Avrupa’ya gelmesiyle, çok ciddi oranda bir zenginleşme meydana geldi.
Pusulayla birlikte, başka önemli icatlar da merkantilizm için etkili oldu. Bunları matbaa ve baruttur. Matbaanın icadı, Avrupa ülkelerindeki bilgi birikimini arttırmış ve yayılmasına olanak sağlamıştır. Barut ise, derebeylik rejiminin yıkılmasında önemli etkiye sahip olmuştur. Çünkü lordların kendilerini güvende hissettikleri kaleleri, topların dökülmesiyle artık güvenli olmaktan çıkmış, kralların karşısında ellerini bir hayli zayıflatmıştı.
Bahsettiğimiz bu siyasal ve bilimsel olayların ışığında, merkantilizm ortaya çıkmıştır. 16-19. Yüzyıllarda etkili olan bu doktrin, zenginliğin kaynağı olarak değerli madenleri görmektedir. Dolayısıyla merkantilizme göre, eğer bir devlet zenginleşmek istiyorsa daha çok değerli madene sahip olmalıydı. Zaten az önce de, Amerika’dan değerli madenlerin Avrupa’ya getirildiğinden bahsetmiştim. Peki bir ülke değerli madenlerini nasıl arttırabilirdi? Merkantilizme göre dünyanın sahip olduğu servet miktarı sahipti ve birinin zenginleşmesi için diğerinin fakirleşmesi gerekiyordu. Bir ülkenin daha zengin olabilmesi için, daha fazla ihracat yapması ve ithalatı minimuma indirmesine bağlıydı. Böylece dönemin birçok düşünürü tarafından, merkantilizme ait bir düşünce yapısı ortaya konmuştur.
Devlet, ekonomiye müdahale edici ve milli ekonomiyi korumacı politika uygulayarak, ihracatı arttırmalı ve ithalatı kısıtlamalıydı. Böylece sabit olan dünya serveti, bunu yapan devlet lehine değişecekti. Çünkü ülkeye giren değerli maden miktarı, ithalat yoluyla çıkandan daha fazla olacak ve böylece ülke zenginleşecekti. Peki bu nasıl mümkün olacaktı? Tabii ki üretimin tüketimden fazla olmasıyla. Böylece üretim fazlası mallar ihracat yoluyla başka ülkelere satılarak ülkenin altın stokları arttırılabilirdi.
Merkantilistler, ihracatı teşvik ve ithalata sınırlama getirilmesini savunmaktaydı. Örneğin hammadde ithal edilebilirdi, çünkü onun işlenmesiyle ara mallar ve asıl mallar meydana getirilerek ihracat yapılabilirdi. Ancak hammadde dışında yapılacak her türlü ithalata, ülkenin değerli maden stoklarına zarar vereceği için engel olunmalıydı. Böylece birçok Avrupa ülkesinde, hammadde ve nitelikli iş gücü dışındaki ithalat yasaklanmıştır.
Son olarak merkantilizm için, devletin önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Bunlardan ilki, devletin iç yönetiminde, ekonomiye müdahaleci yaklaşımı, ithalatı kısıtlayarak ihracatı teşvik etmesi merkantilizmin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. İkinci olarakta, devletin dışarıya karşı olan gücüdür. Eğer devletin güçlü bir ordusu ve donanması olursa, daha fazla sömürge elde edebilir ve elindeki sömürgelerin ve ticaret yollarının güvenliğini sağlayabilirdi.
Merkantilizmin genel hatlarıyla savunduğu görüşler bunlardır. Bunların yanı sıra, merkantilizmin dört farkı uygulanış şekli bulunmaktadır. Bu uygulayışları, genel hatlarıyla size aktaracağım.
1-İspanyol (Külçeci) Merkantilizmi (Billionizm)
Temel olarak, altın stoklarını arttırmaya dayalı bir yapıdır. İspanyollar, ihracatı arttırarak ve faizleri yükselterek ülkelerine çektikleri değerli madenleri muhafaza ederek dışarı gitmesine engel olmayı hedeflemiştir. Bu dönemde Amerika’dan en çok altını getiren ve işleyen, İspanya ve Portekiz olmuştur. Ancak altın rezervlerini arttırmanın o kadar çok peşine düşmüşlerdi ki, tarım ve sanayiyi göz ardı etmişlerdi. Bunun sonucunda ülkenin tarım ve sanayi üretimi iç talebi karşılamayınca, enflasyonun yükselmesi ve ithalatın yapılması kaçınılmaz bir hal almıştır. Ne kadar önlem alınsa da, İspanyollar altınlarının dışarıya gitmesini önleyememiş ve dış ticaret yapıları darmadağın olmuştur. Kısacası üretim ile desteklenmeyen kontrolsüz altın artışı beraberinde enflasyon, ithalat ve yoksulluk getirerek Billionizmin sonunu getirmiştir.
2-Fransız Merkantilizmi (Colbertizm)
Bir diğer adı, sanayi merkantilizmidir. Sanayide üretilen malların ihracına dayanan Colbertizm, adını dönemin Fransa Maliye Bakanından almaktadır. Çünkü Fransa’da Merkantilizmin öncüsü J. B. Colbert olmuştur.
Colbertizm, üretimde temel olarak sanayi mallarına öncelik vermiştir. Çünkü endüstriyel üretimin getirileri, tarımsal üretimden kat kat fazlaydı ve ülkeye daha fazla altın girmesini sağlayabilirdi. Bunun yanında üretimin arttırılması için, nüfus artışı teşvik edilmiştir. Tarım ise, ikinci planda olmasına rağmen gene de vardır ve tarımsal ürün fiyatlar düşük tutularak sanayide çalışan işçilerin alım güçleri devlet tarafından desteklenmiştir.
3-Alman Merkantilizmi (Kameralizm)
Almanya’da, diğer merkantilist ülkelerle karşılaştırıldığında çok farklı bir merkantilizm yapısı görülmektedir. Öncelikle merkezi egemenliğini, diğer ülkelerden çok sonra sağlamıştır. Dolayısıyla, uzun süre bu ülke de her derebeyi kendi ekonomi politikasını uygulamıştır. Prusya egemenliğinde birleşen Almanya, üretime ve nüfusa öncelik vermiştir.
Almanya’nın üretime ve nüfusa öncelik vermesinin birkaç farklı sebebi var. Öncelikle, kara ülkesi olması bunun başlıca sebebidir. İspanya, İngiltere veya Fransa gibi Amerika’dan gemiler dolusu altın getirme olanağı yoktu. Bu yüzden Almanya’nın Merkantilizm hedefi, nüfusu ve dolayısıyla üretimi arttırarak dış ticaret fazlası yaratmak, böylece ülkenin değerli maden stoklarını arttırmaya dayanıyordu. Nüfus artışını desteklemelerinin bir diğer sebebi ise, ordunun güçlü olmasıdır. Bilindiği üzere o dönemlerde üretimde, ordu da daha çok insan gücüne dayanıyordu.
Kameralizm, diğer merkantilist düşüncelerden farklı olarak bir yönetim anlayışıdır. Bu yolla Almanya elindeki dezavantajları büyük oranda lehine çevirebilmiş, Avrupa içerisinde önemli bir yer edinmiştir.
4-İngiliz Merkantilizmi (Ticari Merkantilizm)
İngiltere, sanayi devrimini gerçekleştiren ilk ülkedir. Bunun temel sebebi, Londra’nın deniz yoluyla kolaylıkla ulaşılabilir olması ve buna bağlı olarak hammaddelerin buraya ulaşmasının kolay olmasıydı. İngilizler, birden fazla amaç ile merkantilizm uygulamıştır. Bunlar Denizciliğin geliştirilmesi, sömürgeciliğin arttırılması ve değerli maden stoklarının arttırılmasıdır. Tek tek ele aldığımızda, denizciliğin gelişmesi İngiltere’nin bir ada ülkesi olması açısından çok önemliydi. Sömürgecilik ise, hem ülkeye değerli maden akışını arttırıyor, hemde hammadde kaynaklarının sömürülmesiyle sanayi üretiminin arttırılmasını sağlıyordu.
Sonuç olarak İngiliz Merkantilizmi, meydana gelen sanayi devriminin de desteğiyle başarıya ulaşarak uzun yıllar İngiltere Ekonomisini güçlü kılmıştır. Bu dönemde bankacılık sektörü de gelişen İngiltere, 20. YY ortalarına kadar Sterlini dünyanın en değerli parası olarak korumayı başarmıştır.
SONUÇ
Merkantilizm, kapitalizmin oluşumu için ilk adım olmuştur. Sermayenin ve altının değer kazanması, tam da bu döneme denk gelmektedir. Ancak merkantilistlerin öngöremediği iki önemli sonuç, bu görüşün yıkılmasına sebep olmuştur. Birincisi Enflasyonun meydana gelmesidir. Hem sömürgeci politikalarla, hem de dış ticaret fazlasıyla ülkelerin altın stokları, yani para arzları artmıştır. Para arzının artması da, enflasyonun meydana gelmesine sebep olmuştur. Ülke içerisinde oluşan aşırı fiyat artışları, beraberinde ithalat ve yoksulluk meydana getirmiş ve ülkenin altın stoklarının erimesi ile sonuçlanmıştır. İkinci olarak, hedeflenen avantajlı dış ticaret ilkesi, ticaret yapılan ülkelerin fakirleşmesine sebep olmaktadır. Ticaret partneri fakirleşen ülke, nihayetinde onunla ticaret yapamamaya başladığında üretim fazlası malları satacak yer bulamayacaktır. Dış ticaret merkantilizmin öngördüğü gibi tek taraflı avantaj sağlamamalı, her iki ülkenin de çıkarlarını gözetmelidir.
Üçüncü olarak size, kitaplarda genel olarak bahsedilmeyen bir sebepten bahsedeceğim. Merkantilizme göre, dünya servetinin sabit olduğunun kabul edildiğini söylemiştim. Ancak bu doğru değildir. Örneğin, yüz yıl önce ile bugün için baktığımızda, Türkiye’deki veya ABD’deki milli gelir ve refah düzeyleri aynı değildir. Ülkeler her yıl ekonomik büyüme ve kalkınmalarını geliştirerek, büyük oranda milli gelirlerini arttırmaktadırlar. Böylece, bu görüşün hatalı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü ülkeler değer ürettikçe, servetleri de artmaktadır.
Merkantilizmi, yani Kapitalizmin ilk adımını sizlere anlaşılır bir şekilde aktarmaya çalıştım. Sonraki yazımda ise, merkantilizmin yıkılmasına ve kapitalizmin birçok görüşünün değişmesine sebep olan fizyokrasiyi anlatacağım. Size de, bol araştırmalı günler dilerim.
Kaynak: İktisat Okulları, Yüksel Bilgili – Uluslararası İktisat, C. Erdem Hepaktan – İktisadi Düşünceler Tarihi, Arif Ersoy