Alper Akpınar
İlk Çağda Doğu Toplumlarında İktisadi Düşünce
Tarihin her devrinde iktisadi faaliyetler yaşanmış ve bu iktisadi faaliyetler üzerine çeşitli düşünceler ortaya atılmıştır. İktisat tarihine baktığımızda, İktisat biliminin son üç yüz yıl içerisinde gelişim gösterdiği görülmektedir. Ancak buna kesin olarak doğru dememiz mümkün değildir. İktisadın bilim olarak ele alınması yeni bir durum olmasına karşın tarih boyunca iktisadi faaliyetlerin olduğu her dönemde kendisini göstermiştir. Bu yazımla birlikte İktisat tarihi serime başlayarak sırasıyla İlkçağda doğu ve batıda iktisadi düşünce, Ortaçağda Avrupa ve İslam dünyasında iktisadi düşünce, Merkantilizm, Fizyokrasi, Klasik İktisat, Klasik iktisada tepkiler, Neo-Klasikler ve son olarakta keynesyen iktisat ile birlikte iktisat biliminin geleceğine ışık tutmak adına sizlerle uzun ve keyifli bir yolculuğa çıkacağız.
ÇİN’DE İKTİSADİ DÜŞÜNCE
İlkçağda Çin Medeniyeti birçok ırmağın suladığı vadi ve deltalarda kurulmuştur. Nehirlerin taşkınlarından çevrenin korunması ve sulamanın geniş alanları kapsaması için kanalların yapılması Çin’de merkezi otoritenin ilk çağda kurulmasına sebep olmuştur. (İktisadi Düşünce Tarihi, Arif Ersoy)
Çin’de devlet müdahalesi azaldığı dönemlerde ticaretin serbestleşmesine bağlı olarak iktisadi yapı canlılık göstermiştir. Öyle ki İpek yolunun ticari faaliyet gösterdiği Han ve Tang hanedanları döneminde Çin kültürü ciddi bir zenginlik göstermiş ve aynı zamanda toplumun refah seviyesi artmıştır. Bununla doğru orantılı olarak da Çin’in dışa kapalı bir tutum sergilediği her dönemde dışarıyı fikirsel olarak etkileme ve dışarıdan etkilenmesi oldukça kısıtlı kalmıştır.
Çin’in gelişimini ve sosyal hayatını etkileyen temel faktör Budizm’dir. Budizm’e baktığımızda, insanın bencilliğine karşı olduğunu görmekteyiz. İnsanın yalnızca kendisi için çalışıp yaşayamayacağını ileri sürer. İnsanlar kazançlarını tasarruf, vergi ve insanlara ayırmalıdır. Bunları açarsak, İnsanlar bütün kazançlarını harcamamalıdır. Bir kısmını geleceği düşünerek tasarruf etmeli ve saklamalıdır. Bununla birlikte devletin payı olan vergisini ödemeli ve kazancının bir kısmını da ihtiyaç sahibi insanlara vermelidir. Görüldüğü gibi Budizm, Çin’in iktisadi hayatı önemli ölçüde etkilemiştir.
Şimdi de Çin’de ilkçağda ki bazı düşünürlerin iktisadi düşüncelerine değineceğiz.
1-Mo DI’nın İktisadi Yaklaşımları (M.Ö. 468-367)
Düşünür, sosyal hayatta yardımlaşma ve dayanışmayı savunmuş ve iktisadi yaklaşımlarını karşılıklı fayda esasına dayandırmıştır. Düşünüre göre bir uğraşın doğru olması için faydalı olması gerekir. Yani doğruluk, herkese fayda sağladığı ölçüde doğrudur. Ancak düşünürün fayda kavramına yalnızca iktisadi olarak yaklaşmadığını, bunu geniş anlamda kullandığını görmekteyiz. Çünkü ona göre “Fayda ona sahip olanı mutlu kılan şeylerdir.” (Hu Jichuang, 1988) Karşılıklı fayda, Mo Di’nin savunduğu evrensel sevginin temelidir. Ayrıca düşünüre göre, ekonomi tarıma dayalı olduğu sürece devletin elinde üç yıllık stok bulunmalı, hasatın zengin olduğu yıllarda da üretime ara verilmemelidir. Çünkü tarıma dayalı olan ekonomide dönem dönem yaşanacak kıtlıklar ve felaketler neticesinde açlık ve hastalıklar kaçınılmaz olacaktır.
2-Guan ZI’nin İktisadi Yaklaşımları
Düşünür, insanların ahlaklı davranmalarını refah seviyelerine bağlamıştır. Ona göre refah seviyesi yeterli olan bireyler ahlak ve din kurallarına uyar, refah seviyesi yeterli olmayanlar ise zaman zaman ahlaksızlığa sapabilir.
Servet Yaklaşımı:
Düşünüre göre devletin zenginliği ülkede üretilen tahıl miktarıyla ölçülür. Serveti oluşturan tüm unsurların başında tahıl gelmektedir. Buna ek olarak, ipek böceği üretiminde kullanılan dut ağaçları, keten ve evcil hayvanlar gibi değer yaratma özelliği olan tüm mallar servettir. Toprak, orman ve suyu da doğal servet olarak kabul etmiştir.
Kar Yaklaşımı:
Düşünür, insanın kendi karını düşünerek topluma ve devlete hizmet edeceğini söyler. Devlet bireylerin kar peşinde koşmasına zemin hazırlamalıdır. Böylece hem birey, hem toplum hem de devlet kazançlı çıkacaktır. Düşünür parayı mübadeleyi kolaylaştıran bir araç olarak görür. Aynı zaman da paranın tasarruf fonksiyonu olma durumuna da değinmiştir.
3-Sima QIAN’nin İktisadi Yaklaşımı (M.Ö. 145-87)
S.Qian, Çin’de tarih biliminin babası sayılmaktadır. İktisadi görüşlerinin temelinde ise devletin iktisadi faaliyetlere müdahalesinin en az seviyede olması yatmaktadır. Üretime öncelik verilmesini savunur ve bu görüşünde nüfus yaklaşımı önemli bir rol oynamaktadır. Ancak yeterli iş gücüne sahip olunduğu zaman üretimin de artabileceğini söyler.
4-Lao TZU’nun İktisadi Yaklaşımları
Konfüçyüs ile aynı dönemde yaşadığı ve Yin boyuna mensup olduğu dışında hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Düşünüre göre iktisadi gelişmenin dahil her şeyin kaynağında insanın mutluluğu yatmaktadır. Devlet baskısını kötü ve gelişme önünde engel kabul etmiş, bireylerin mutluluğuna hizmet etmeyen her türlü kurumun kaldırılması veya değiştirilmesi fikrini savunmuştur. Düşünüre göre hükümetlerin sosyal gelişmeleri engelleyen en tehlikeli müdahaleleri yüksek vergiler ve savaşlardır.
Konfüçyüs gibi diğer Çin’li düşünürlerde daha çok sosyal ve kültürel konular üzerinde durmuşlar, ekonomik meselelerle dolaylı olarak ilgilenmişlerdir. Çin’de toplumsal yapı ve sınıflar toprak mülkiyetindeki dağılıma göre şekillenmişti. Tarımsal üretim, önemli ölçüde toprağa sahip olmayan ve toprağa bağlı köylüler tarafından gerçekleştirilmekteydi. Toprak sahipleri üst sınıf sayılmakta ve toprağın işlenip işlenmediğini hükümdar adına denetlemekteydi. (K. Ertop ve Ç. Yetkin, 1983, s. 65-6)
HİNDİSTAN’DA İKTİSADİ DÜŞÜNCE
Eski Hint düşüncesinde ekonomi, ahlak ve siyasetin bir alt başlığı olarak değerlendirilmiştir. İktisadi faaliyetler servet elde etme gayreti olarak değerlendirilmiş, Servet, kar, mülkiyet ve zenginlik gibi konularla ilişkilendirilmiştir.
Çin’de olduğu gibi Hindistan’da da önemli bir yeri olan Budizm’e göre, insanlar bencil olmamalı ve elde ettiği serveti paylaşmalıdır. Hintli düşünürlerin paylaşmanın önemini savunmakla birlikte aynı zamanda adaletsiz bölüşümün kaynağı olan kast sistemini olağan karşılamaları, düşünce yapılarının ne kadar çelişki içerisinde olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
MEZOPOTAMYA’DA İKTİSADİ DÜŞÜNCE
Serbest girişimin yaygın olduğu ve ticari faaliyetlerin yoğunlaştığı Babil toplumunda zamanla gelir dağılımındaki aşırı dengesizlik sosyal huzursuzluklara ve çatışmalara yol açmıştır. Bu sebepten dolayı iktidara getirilen Kral Hammurabi (M.Ö. 1800) yazılı hale getirdiği yasalarla gelir dağılımındaki dengesizlikleri azaltmaya ve faiz oranlarını belli bir düzeyde tutarak servetin sınırlı sayıda insanın elinde toplanmasını engellemeye çalışmıştır. Zenginlerin yoksulların üzerinde baskı kurarak onları köleleştirmesine engel olmaya ve toplumun refah düzeyini yükseltmeye çalışmıştır. (J. J. Spengler, 1980, s. 33)
Halk servetinin bir kısmını mabetlere emanet ederdi ve mabetler ihtiyacı olan kişilere bu paraları kredi şeklinde aktarırdı. Böylece zamanla bu mabetler banka işlevi görmeye başlamıştır.
İBRANİLERDE İKTİSADİ DÜŞÜNCE
Ticaretin serbest olması ve devletin iktisadi hayat üzerindeki yetkilerinin sınırlandırılması Filistin’de iktisadi faaliyetlerin canlanmasını sağlamıştır. Tevrat’ta faizin yasaklanması, gelir dağılımındaki adaletsizliğin artmasını önlemişti. Aynı şekilde Tevrat’ta ticarette adil davranılması gerekliliği dile getirilmiş, yapay fiyat artışlarına yol açan spekülasyonculuk ve tetikçilik hoş karşılanmamıştır. Genel olarak söyleyebileceğimiz şey, Tevrat’ın iktisadi alandaki hükümleri İbranilerin ve ardından gelenlerin iktisadi hayatlarını önemli ölçüde şekillendirmiştir.
HİTİTLERDE İKTİSADİ DÜŞÜNCE
Hititler, Anadolu’da ilk güçlü merkezi otoriteyi kuran toplumdur. Anadolu’da yaşayan birçok farklı topluluğu birleştirerek güçlü iktisadi ve politik bir merkezi otoriteyi meydana getirdiler. Hititlerin kurduğu bu güçlü siyasi ve iktisadi yapı kendilerinden sonra gelenleri de etkiledi ve Anadolu’da sonraki dönemlerde de birçok merkezi devlet kurulmasına sebep oldu.
Hititler için söylenebilecek en doğru söz, siyasi güçleriyle ekonomilerini geliştirmişler ve iktisadi güçleri ile de siyasi hükümlerine süreklilik kazandırmaya çalıştıklarıdır. Bu karşılıklı ilişki Hititleri devrinin önde gelen devletlerinden birisi haline getirmiştir. Ancak Hititler ile ilgili günümüze pek fazla yazılı kaynak çevrilmemiş, çevrilenlerde ise iktisadi bir düşünce akımı görülmemektedir. Bu yüzden yapabileceğim, sizlere Hititlerin bilinen ekonomik yapılarını anlatmak olacak.
Hititlerde tımar sistemi vardı. Çiftçiler normal zamanlarda üretim yapar, savaş zamanları ise orduya katılarak savaşırlardı. Bu daha sonra Osmanlı Devleti’nin de etkinlendiği ve kullandığı tımar sistemiyle benzerlik gösterir. Bildiğiniz gibi Osmanlı’da da Tımarlı Sipahiler vardı ve toprağı eken bu kişiler savaş zamanı orduya dahil olurlardı. Hititlerinde iktisadi ve siyasi güçlerinin temelini bu çiftçi askerler oluşturmaktadır.
Hitit ekonomisi büyük oranda tarıma ve ticarete dayalıydı. Toprakların mutlak sahibi hükümdardı; hükümdar birine toprağı işleme yükümlülüğü ile toprak verebilir veya boş kalmış toprakları geri alabilirdi. Ekonomi tarım ağırlıklı olduğu için, Hitit toplumunda zaman zaman kötü hava şartları veya kuraklık gibi sebeplerle kıtlık dönemleri yaşandığına şahit oluyoruz. Böyle dönemlerde Mısır dahil komşu ülkelerden tahıl yardımları istenmiştir. Yeri gelmişken söylemek istiyorum ki Hititlerin Mısır ile kültürel, ticari, bilimsel ve birçok alanda etkileşimi olmuştur. Bununla birlikte iki ülkenin savaştığını ve Kadeş Savaşını Hititlerin kazanmasıyla tarihin ilk yazılı anlaşmasının imzalandığını da biliyoruz.
Tarımdan sonra en önemli ekonomik uğraşları ise hayvancılık olmuştur. Özellikle atların kullandığı savaş arabaları sayesinde Hititlerin çağının süper gücü olduğunu söyleyebiliriz. Hitit Kanunların hayvan fiyatları gümüşe endekslenmiş ve ticareti gümüş üzerinden yapılmıştır.
Hititler hakkında son değinmek istediğim ticaret hayatlarıdır. Hititler ticaretin gelişmesi için güvenliğe fazlasıyla önem verirlerdi. Kara yollarının güvenliği sağlanır, yol ve köprüler inşa edilirdi. Ancak denizyolunu bu şekilde etkin kullanamamışlardır. Etrafı denizlerle çevrili olmasına karşın deniz ulaşımında devrin diğer devletlerinin çok gerisinde kaldıkları görülmektedir.
ESKİ MISIR’DA İKTİSADİ DÜŞÜNCE
Eski Mısır’da teokratik bir yönetim anlayışı hakimdi. Firavunlar hem ülkenin diktatör yöneticisi hem de tanrısal bir varlık olarak kabul edilirdi. Firavunların ülkeyi baskı altında yönetebilmek adına dini bir araç olarak kullandıkları görülmektedir. Rahiplere üstün bir statü verilmiştir ve nesiller firavuna mutlak itaat edecek şekilde yetiştirilmiştir.
İktisadi faaliyetlere baktığımızda devletin siyasette olduğu gibi baskıcı ve müdahaleci bir yapıda olduğu görülür. Eski Mısır Nil Vadisi boyunca verimli topraklar üzerinde kurulan bir medeniyet olduğu için ekonomilerinin temeli tarıma dayalıdır. Devlet tarımı desteklemek ve geliştirmek için sulama kanalları ve taşkın kanalları yapmış, üretim fazlasını vergi olarak toplayarak güçlü bir ordu ve merkezi otorite kurmuştur. Ayrıca Nil Nehrine dönersek, sulamanın yanında ulaşım ve taşıma içinde çok önemli bir rol oynamıştır. Firavunlar nehrin denetimini sağlar ve merkezi otoritelerini güçlendirirlerdi.
Eski Mısır’da tarımla birlikte, hayvancılık, madencilik ve avcılıkta çok gelişmişti. Komşu ülkeler ile ticaret yapılır ve ticari faaliyetlerle birlikte devrin medeniyetleri arasında bilgi paylaşımı da sağlanırdı. Madencilik ise ordunun silah ihtiyacını karşılardı. Hititlerde olduğu gibi Eski Mısır’da da savaş arabaları yapılmıştır. Ancak Mısırlıların savaş arabaları oldukça ağırdı ve iki kişi taşıyabiliyordu. Hititlerin ise daha hafif ve manevra kabiliyetleri yüksek araçlardı ve üç kişilikti. Bu yüzden Kadeş Savaşında Hititler önemli bir üstünlük sağlamıştır. Madencilik silah yapımının yanı sıra çeşitli araç gereklerin ve ulaşım araçlarının geliştirilmesinde de kullanılmıştır.
SONUÇ,
Evet sevgili okurlar, bu yazıda sizlerle ilkçağ da doğu toplumlarının iktisadi yaklaşımlarını incelemeye çalıştık. Maalesef tarihte yaşamış her uygarlığa ait yazılı kaynaklar olmadığı veya henüz çevrilemediği için ilkçağ da yaşamış yalnızca belli başlı devletler hakkında bilgimiz olabiliyor. Ama gördüğünüz gibi iktisat yalnızca son birkaç yüzyıla ait değil, binlerce yıllık bir birikimi olan ve toplumların yaşadığı her devirde kendini gösteren bir bilimdir. Bazı toplumların liberal yapılarını, bazılarının ise baskıcı despotik yapılarını inceledik. Her devlet aslında kendine özgü geleneklerini ve siyasi yapılarını iktisadi ve ticari hayatlarına yansıtmıştır. Bu yüzden güçlü siyasi ve kültürel yapıya sahip devletler daha kalıcı olmuştur.
Serinin ikinci yazısında ilkçağ da batı toplumlarına geçeceğiz ve Antik Yunan filozoflarının iktisadi görüşlerini inceleyeceğiz. Beni takipte kalın, hepinize mutlu ve bol okumalı günler dilerim!
Kaynaklar: İktisadi Düşünceler Tarihi, Arif Ersoy